Ana içeriğe atla

Narsisizm Çağı

Narsisizm günümüzün en yaygın salgınıdır. İnsan harcamanın en kolay olduğu ve çevremize umursamaz olduğumuz bir çağdayız. Bu yüzden bu yazımda narsisizmi ve onun yarattığı çağı inceleyeceğiz.

Narsisizm Nedir

Narsisizm sözcüğünün kökeni Yunan mitolojisindeki Narkissos'tan gelir. Mitolojide su perisi olan Eko, ormanda dolaşırken oldukça yakışıklı bir avcı olan Narkissos'u görür ve ona aşık olur. Ancak aşkına karşılık alamayınca kara sevdaya düşer, günden güne erir ve sonunda da ölür. Bunu duyan Olympos Dağı'ndaki tanrılar, bu duruma öfkelenir ve Narkissos'u cezalandırmak isterler. Lanetlenen Narkissos, gölde yüzünü yıkamak isterken sudan yansıyan görüntüsünü görür ve ona aşık olur. Öyle dona kalmıştır ki, kendisine bakmaktan su içemez ve yemek yiyemez hale gelir. Günden güne eriyen Narkissos, kendisine baka baka ölür. 

Psikolojik kuramlarında mitolojilerden oldukça yararlanan Freud, narsisizmi açıklamak için Narkissos'un hikayesini kullanmıştır. Freud'a göre, narsisizm kendisine aşık olmak değil, mitolojide olduğu gibi kendisine mahkum olmaktır.

Narsisizm Neden Ortaya Çıkar

Her insan maddi manevi ihtiyaçlarını ötekiler üzerinden, ötekilerle birlikte ya da engel teşkil eden ötekilere rağmen karşılamaya çalışır. Yani hepimiz narsistik spektrumun bir yerlerindeyiz. Bu sadece narsisizm için değil, hemen hemen tüm psikolojik bozukluklar için geçerli olabilir.  Değişmeyen tek şey değişim olduğu gibi ruh hallerimiz de hiçbir zaman sabit değildir. Sağlıklı bir narsistin hal ve tavırları zaman zaman zararlı narsisizme geçiş yapabilir. 

Konumuz olan patolojik narsisizmi anlamak için bir çok psikolojik rahatsızlıkta olduğu gibi çocukluğa inmek gerek. İnsan doğası gereği egosantrik bir canlıdır. Bu benmerkezciliği çocuklarda çok daha net gözlemleyebiliriz. Çocuklar bir şeyi istedikleri zaman, karşı tarafla empati yapacak yetenekleri geliştirmemiş olduğu için ailesi karşı çıksa bile istediği oyuncağı alabilmek için her türlü zorbalığa başvurabilir. Kendi akranlarına bile böyleyken, en büyük zorbalar çocuklarda ortaya çıkar. Çocuklar zamanla istediklerini alabilmek için farklı metotlar geliştirir. Ağlamak, şirinliğini kullanmak ve bazen tehdit etmek gibi. Eğer aile çocukları üzerinde sınır çizmezse, çocuk isteklerine daha hızlı ulaşabilmek için ailesi üzerinde otoritesini arttırmaya çalışır.

Bunun ilk kökenini hasedin ortaya çıkışında görebiliriz. Melanie Klein'e göre haset, insan ruhsallığının ilk belirleyenlerinden biridir. Klein, haset duyulan ilk nesnenin bebeği besleyen meme ve ona sahip olan annesi olduğunu söyler. Bebek memede kendi arzuladığı her şeyin bulunduğunu, memenin sınırsız süt ve sevgi verebileceğini ama annenin kendi doyumu için buna alıkoyduğunu zanneder. Memeye ve annesine yoğun bir haset duymaya başlayan bebek, annesini ve memesini yok etmeyi düşünür. Bu yoğun duygularla başa çıkabilmek için de nesneleri iyi veya kötü olarak ayırmaya başlar bu sayede bebek, nesneleri ayırt etmeyi öğrenmeye başlar. 

İnsan prematüre bir canlıdır. Beyin ve haliyle zeka gelişiminin önemli bir kısmı doğumdan sonra 3 yaşına kadar devam eder. Bu yüzden insanlar, diğer bir çok memeli canlılar gibi doğdukları an ayağa kalkıp yürüyemezler. Konuşmak ve yüreyebilmek için beynin bazı noktalarının gelişiminin tamamlanması gerek. Bebekler ilk doğduklarında nesneleri ayırt edemezler. Hasedin keşfedilmesiyle birlikte nesneleri ayırt etmeyi öğrenirler. 2 yaşında ise ego devrimi başlar ve çocuk ben demeyi keşfeder, kendi bireyselliğinin farkına varır. 

Zekanın gelişimsel bir edim olduğunu savunan Jean Piaget, ahlakın ve zekanın zamanla geliştiğini savunmuştur. Çocukların benmerkezci yapısının büyüdükçe toplumdan ve anne babasından kabul görme gibi nedenlerden dolayı çocuğun ahlak yapısı karşılıklı işbirliği ve kurallar üzerine değişmeye başlar. Bundan mütevellit, çocuklar özerklik, karşılıklı saygı ve sempati ilişkileri geliştirir. Belli bir olgunluğa geldikten sonra ise çocuklar dış etkenlerden bağımsız şekilde kendi ahlak yargılarını oluşturmaya başlar. Bu ahlak yargıları ötekilerin kendisine nasıl davranmasını istediğine, karşılıklı saygı ve uzlaşı esasına dayanarak oluşturulur. Çocuk bu sayede kendi sınırlarını da çizmeyi öğrenir ve bu durum çocukların gençliğe attığı adım olarak kabul görülür.

Bu deneyimlerin bazıları negatif gibi gözükse bile her insanın deneyimlemesi ve sonrasında ise aşması gereken durumlardır. Narsist bireyler ise bunları aşamamış yani yetişkin ahlakına geçememiş, çocuk ahlakında sıkışık kalmış kimseler diyebiliriz. Narsist bireylerin egoları tam gelişmemiştir dolayısıyla dürtülerini, duygularını kontrol ve regüle edemezler, kendiler ile sağlıklı ve gerçekçi ilişkiler kuramazlar. Toplumda ego kavramı tam bilinmediği için narsist bireylerin büyüklenmeciliği ego zannedilir. Narsisizmin en açık belirtisinin de gerçeklerden kopuk olmak olduğunu ekleyebiliriz.

Narsisizm Çeşitleri


İnsanlarda iki tür motivasyon vardır; biri iç ve biri dış motivasyon. Narsist bireylerde sahte benlik olduğu için iç motivasyonu sağlayamazlar bu yüzden sürekli dış motivasyon yani ötekilerin onayına ve ilgisini almaya çalışırlar. Bu da onları dış ikmale muhtaç hale getirir. Şayet ki narsist birey dış ikmali diğer bir deyişle narsistik ikmali yapabilirse büyüklenmeci narsist, yapamaz ise örtük narsist olur.
Eğer ebeveynler çocuklarına çok düşkün olur ve istedikleri her şeyi yaparlarsa, çocuk engellerle karşılaşmayacak, gerek duymadığı için insanları anlamaya çalışmayacak ve bu sebeple karşılıklı saygı ve empatiye dayanan bir ahlak öğretisi geliştiremeyecek ve büyüklenmeci narsisizme yakalanacaktır. Çocukluğumuzda olduğumuz gibi kendisinin her hatasının hoşgörü ile yaklaşılmasına ama çoğu zaman hatasını karşı tarafa yansıtacaktır ve aynı zamanda çocukluğumuzda bakıma ve ilgiye muhtaç olduğumuz gibi her ilginin kendi üzerinde olmasını isteyecektir.

Buna mukabil eğer ebeveynler, çocuklarına gereken ilgiyi göstermez ve baskılar ise, çocuk kendi sınırlarını ve öz saygınlığına inşa edemez ve bu nedenle içe kapanmak zorunda kalacak, insanlarla etkileşime girmekten kaçınacak ve çoğu zaman onlardan tiksinecek; örtük bir narsisizme yakalanacaktır. Herkesi tehdit olarak gören bu kişiler, kendilerini mağdur olarak görürler. Eskiden örtük narsisizm kadınlarda daha yaygın olarak görülürdü. İş hayatında ve kamuda eşit olarak yer alamayan kadınlar, kendi ekonomik bağımsızlığını inşa edemezlerdi. Kültür ve ananeler ile tahakküm altına da alınan kadınlar, ailesinin istediği kişiyle evlenmek zorunda bırakılırdı. Belki küçükken hayat ve gelecek hakkında büyük hayaller kuran bu kişiler, büyüdüklerinde kendi hayatları hakkında hiçbir söz hakkının olmadığını fark ettiklerinde büyük bir hayal kırıklığına uğrarlardı. Kendilerini mağdur olarak adlettiren bu kişiler, hayata karşı da intikamcı bir gözle bakmaya başlarlardı. Kısaca örtük narsistleri sahnenin kenarına itilmiş kişiler olarak özetleyebiliriz.

Diğer bir narsisizm türü de toplumcu narsisizmdir. Bu kişiler genellikle aktivistler ve siyasetçilerde yaygındır. Toplum için önemli bir şey yaptığını iddia edenler, kendilerini toplumda vazgeçilmez ve kahraman olarak görürler. Buna göre de ikmal beklerler. Özellikle seçim arifelerinde siyasetçiler, hiç hak etmedikleri halde halkın gündemini ve ilgisini işgal ederler. Bu da en büyük narsistlerin neden siyasetçilerden çıktığını açıklıyor.

Narsisizmin Yükselişi

Ulus devletlerin yükselişi ve modern kurumların oluşması sayesinde, devlet vatandaşlarından maksimum verim alabilmeyi amaçlamıştır. Kendi vatandaşlarını eğiterek, askerde, bürokraside ve diğer iş kollarında faydalanmayı gütmüştür. Hükümetlerin derdi bu iken, kapitalistler ucuz iş gücünden yararlanmayı hedeflemiştir. Bu gelişmeler sonucu köyden kente inanılmaz bir göç olmuştur. Farklı yörelerden gelen bu insanları bir arada tutabilmek için ortak bir ahlak geliştirilmeliydi ve böylelikle bireyselciliğin esas alındığı ve farklılıklara müsamaha gösterildiği bir şehirlilik kültürü inşa edildi.

Kapitalist ekonomilerin büyümesi tüketime bağlıdır. Bu kapitalist ekonomilerin en büyük zaafı iken aynı zamanda ekonomik büyümedeki başarısının da en büyük sırrıdır. Kapitalistler de kendi emelleri için bu şehirlilik kültürünü desteklemiş zaman zaman da dönüştürmüştür. Bireyselciliğin olması önemli çünkü birey kendi varlıklarını kimseden icazet almadan kullanabilirse, paranın elden çıkması kolaylaşır. Kolektif bir yapıda para ortak grubun ortak malı olarak görülür. Parayı harcamadan önce diğer kişilerin fikrini almalı ve onların durumlarına göre hareket etmelisiniz ve böyle bir yapıda parayı gereksiz harcamaya müsaade edilmez. Diğer bir yandan farklılığın olması da önemli pazar alanını genişletir. Aslında buraya kadar bir sorun yok çünkü bu iki nokta insan haysiyetinin ve onuruna yakışan bir yaşam için elzem olan şeyler ancak bunun devamı var.

Kapitalist propagandanın ana amacı kişinin kendini özel hissettirmesidir. "Herkes özeldir", " Her şeyi hak ediyorsun", "İmkansız diye bir şey yoktur", "İnanmak başarının yarısıdır", " Tek başına yetersin" gibi sloganlarla kişilere çok özel ve farklı olduğunu hissettirir. Eğer kişi kendini özel ve farklı hissetmiyorsa neden parasına kıyıp kendine yatırırım yapsın ki? Şayet yatırım yapıyorsanız buna değmeli değil mi? Kapitalistler size gereken motivasyonu sağlıyor. Bütün mallar sizin için ve sizin emrinize amade ama bunu yapabilmeniz için tek yapmanız gereken fiyatını ödemek! Fiyatı ödeyin ve hakkınızı alın hatta sırf bunun için para kazanın! Bu mallara gerçekten ihtiyacınız olmayabilir ama bilin ki siz her şeyi hak ediyorsunuz hem de her şeyin en iyisini! 

Eğer kapitalistler size bir şey satmak istiyorsa bunu satar ve bu konularda kullanamayacağı değerler de yoktur. Mesela eskiden kadınların sigara içmesi çok büyük bir tabuydu. Bu tabii ki sigara firmalarının işine gelmiyordu. Freud'un yeğeni olan Edward Bernays, kadınlara sigara içerek eril otoriteye meydan okuyacaklarını, kendi iktidarlarını kazanacaklarını ve özgürleşeceklerini hissettirdi. Sigara içen özgür kadın imajını "Özgürlük Meşaleleri" sloganıyla lanse etti ki bu aynı damar hala reklam, moda, sinema, eğlence gibi bir çok endüstride devam etmektedir. Kapitalistler her bir sektör her bir kitle-azınlık için ayrı pazarlama taktikleri kullanır. Kişiyi çok özel hissettirir ve bazen de hayali bir düşman yaratır. Kişi kendini tehditte hissederse daha fazla harcama yapabilir. Bu şekilde insanlar gerçeklikten uzaklaşıyor. Bunu günlük hayatımızda çok görüyoruz. Her insanın özel olduğu bir yerde kimse kimseye tahammül edemiyor. İnsan harcamanın en kolay olduğu bir dönemdeyiz çünkü insanlar kendilerini lütuf olarak görüyor. Sosyalleşirken, biriyle buluşurken bile kafa yapısı bu oluyor. Herkes kendini özel hissederse niye başkaları için bir adım atsın ki, başkalarının onun için adım atmasını bekleyecek. Bu yüzden günümüzdeki ilişkilerin süreside bir hayli kısaldı. Kimse kimseyle uğraşmak, fedakarlık göstermek veya taviz vermek istemiyor çünkü biz özeliz! Kısaca kapitalizmin yükselişi, narsisizmin yükselişi ile sonuçlandı diyebiliriz.

Diğer bir etken ise sosyal medya devrimi. Beynimiz bir haz sistemine sahiptir. Evrimsel amacımız hayatta kalmak ve üremek olduğumuz için bu şanslarımızı arttıracak her eylem için haz sistemimiz tarafından dopamin ile ödüllendiriliriz. Etrafımızdan alacağımız ilgi ve çevremizdeki kişi sayımız da çiftleşme şansımızı artıracağı için dopamin ile ödüllendiriliriz. Bu konuda sosyal medya bize alternatif bir dünya sunuyor. İnsanların tik ve beğeni uğruna yaptıklarını görüyorsunuz. Dopaminin negatif tarafı da bağımlılık yapıcı olmasıdır. Kişi oradan aldığı hazzı kolay kolay bırakamaz çünkü reel dünyada bu kadar dopamin alamıyoruz. Sorunda aslında buradan kaynaklanıyor. Sosyal medyada bir sürü beğeni ve yorum alabilirsiniz, aynı anda bir sürü kişi ile flörtleşebilir ve onların ilgisini alabilirsiniz. Ne var ki reel dünyada bu kadar değerli değilsiniz ve aynı anda bu kadar çok ilgiye mazhar olamıyorsunuz. Dolasıyla kişi, sanal dünya ve reel dünya ayrımını yapamıyorsa, gerçeklikten uzaklaşmaya başlıyor.

Sosyal medyanın diğer bir özelliği ise yankı odaları olmasıdır. Kişi kendi fikirleri doğrultusunda sosyal medyada bir cemaate katılabilir. Ne kadar radikal fikirde olursanız olun, sizinle aynı fikirde birini bulmanız mümkün. Ne var ki, günlük hayatımızda bir ortamda otururken, topluma ayak uydurmayı öğrenmeliyiz. Herkesin aynı fikirde olamayacağını ve farklılıkların mevcut olduğunu bilerek oturursunuz. Lakin sosyal medya size özel odalar vaat ettiği için topluma uyum sağlamak zorunda değilsiniz. Bu sosyal becerilerimize ket vuran bir durum olsa da narsistik çağda dışarıdan onay alamadığımızda, kendi varlığımızı kanıtlamak için sosyal medyayı kullanabiliriz ve bu sayede kimseye ihtiyacımız olmadığını kanıtlayabilir ve kendi kendimize tapınabiliriz. Kendimizi sevdiğimiz için değil, kendimize mahkum olduğumuz için.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çin Tarihi - 6 ( Tang Hanedanı )

Tang Hanedanı (618-907) Tang Hanedanlığı, Han gibi Çin'in altın dönemlerinden biridir. Tang Hanedanı, Sui'lerin ve İmparator Wen'in bıraktığı miraslar ve kurumlar ışığında Çin tarihinin ikinci büyük emperyal gücü oldu. Tang Hanedanı devraldıkları kurumları daha da geliştirerek zirve noktasına ulaştırdı, Tang döneminde geliştirilen kurumların ve kültürel ilerlemelerin, hala günümüz Çin'inde etkisini gözlemlemek mümkündür. Tang Hanedanı ve Komşu Ülkeler Tang Hanedanlığının Yükselişi Uyguladığı politikalarla ülkeyi ekonomik iflasa sürükleyen Sui Hanedanının 2. İmparatoru Yang'ın suikasta uğramasının akabinde Sui Hanedanlığı parçalanma dönemine girdi. Her vilayette kendi hakimiyetini kurmaya çalışan askeri önderler ortaya çıktı. Bunlardan biri de Tang Dükü Li Yuan'dı. Başarılı bir komutan ve stratejist olan Li Yuan, başkenti ele geçirdi ve Sui Hanedanlığına son verdi. Tang Hanedanlığını kurarak Gaozu adını alarak imparator oldu. 621'de Çin'in doğusunu, 624...

Özgürlükten Metalaşmaya

Feminizm, modern çağın en etkili özgürlük hareketlerinden biri olarak tarihe geçti. Kadınların siyasal, hukuki ve ekonomik alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasını sağlama konusundaki katkıları inkâr edilemez. Özellikle bilim dünyasında, kadın bakış açısının sosyal bilimlere taşınması; iktisat, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler gibi disiplinlerde egemen anlatıların yeniden değerlendirilmesini sağladı. Güvenlik, emek, değer, güç ve beden gibi kavramlar, bu sayede daha çok yönlü ve insani bir bakış açısıyla ele alınmaya başladı. Ancak zamanla, özellikle de kitleselleşmesiyle birlikte, feminist hareketin entelektüel iç tutarlılığı zayıflamış; tek yönlü varsayımlar ve kolaycı anlatılarla şekillenen bir ideolojik kalıba dönüşmüştür. Bu yazı, feminizmin tarihsel başarılarını reddetmeden; fakat onun eksik bıraktığı, görmezden geldiği ya da çelişkili şekilde konumlandırdığı noktaları sorgulamayı amaçlamaktadır. Feminist kuramın, toplumsal cinsiyet rollerinin sadece kültürel şartlanmalar...

Çin'in Küreselleşmesi ve Sonrası 1 - İleri Atılım

 Çin bilindiği üzere yıllarca komünizm ile yönetilmiş, bugün de dahil adı Çin Komünist Partisi olan tek partili bir rejim tarafından yönetilen bir ülkedir. Fakat parti aynı olsa bile Komünist Çin'in kurucusu olan Mao'nun ölümüyle birlikte, ülkenin çehresi 1978'den bu yana oldukça değişmiştir. Mao iç savaş sürecinde, ülkenin Japon işgaline karşı merkezi hükümetle birlikte işgale karşı direniş göstermiş olsa da merkezi hükümetin işgal sırasında zayıflamasından faydalanmış ve Sovyetlerin de desteğini alarak savaş sonrası 1949 yılında Tayvan dışında ülkeyi komünist bir rejim etrafında birleştirmeyi başarmıştır. Ancak Sovyetlerle birliktelik kalıcı olmamış, Mao müteakiben yeni Sovyet lideri Kruşçev'in emperyalistlere karşı yumuşak tavrından ve Sovyetlerin, Tibet işgalinde Çin'e destek vermemesinden dolayı Sovyetlere olan inancını kaybetmişti. Sovyet modelinden giderek uzaklaşarak kendi kafasındaki komünizmi uygulamaya geçirmeye çalıştı. Çin'in Tayvan üzerinde agresif...