Ana içeriğe atla

Asya İktisat Tarihi - 2 ( İslam - Orta Asya )


 İslam

İslam dini 7. yüzyılın başlarında Arabistan topraklarında doğmuştu. Araplar genel olarak göçebe bir toplumdu ancak Peygamberin de çıktığı Kureyş kabilesinin bir kısmı ticaretin geliştiği Mekke'de yaşıyordu. Kureyş kabilesinin önde gelenleri bu ticareti yöneten kısımdaydı. Ticaretin gelişmiş olduğu bu şehirde Peygamberin kendisi de tüccarlık yapmıştır bu sebeple İslam dünyasında tüccar olmanın bir prestiji de mevcuttu. İslam ilk çıktığı yıllardan itibaren çok hızlı gelişti. Onyıllardır birbirleri ile savaşan Bizans ve Sasani İmparatorlukları zayıf ve bitap düşmüştü. Bu güç boşluğu, yeni çıkan din tarafından hızlıca dolduruldu. Müslümanlar 200 yıl içinde İberya'dan Horasan'a kadar olan bölgeleri zapt etmişti. Ele geçirdikleri bölgelerin kültürlerinden yararlanan Müslümanlar, bir çok konuda ilerleme gösterdiler. Müslümanlar, Süryanilerden Yunan felsefe kitaplarını öğrenmişler ve Arapçaya çevirmişlerdir. Bu durum daha sonrasında Batı Rönesansının ortaya çıkabilmesinin de tetikleyicilerden biri olarak bilinecektir. Müslümanların, Bizanslılarla mücadelesi ve Mısırı ele geçirmesi; Yunan bilimine ve felsefesine olan ilgilerini arttırmıştır. Müslümanlar sadece bununla kalmayıp Perslerden bürokrasiyi, Hintlilerden matematik ve astronomiyi, Mısırlılardan da vergi sistemini öğrenmişlerdir. İslam coğrafyasının en büyük avantajı çıktığı yer oldu. Kısa sürede Orta Doğu'ya egemen olan Müslümanlar, ticaret yollarını ele geçirdiler ve yüzyıllarca doğu ile batı arasındaki ticarette arabulucu olarak tekel konumda kaldılar. Ticarette tekel konumda olan Müslümanlar, çok kısa sürede zenginleştiler. Daha baskıcı ve milliyetçi olan Emevilerin gitmesi ve yerine farklı kültürlere daha açık ve hoşgörülü olan Abbasilerin gelmesi, kültürel ilerlemeyi hızlandırdı. 751 yılında Çinlilerle yapılan Talas savaşını Orta Asya Türklerinin saf değiştirmesi sonucu Arapların kazanması bir dönüm noktası oldu. Bu savaş sonucu Araplar, Orta Asya Türklerinden Çin icadı olan kağıdı öğrendiler. Kağıdı kendi ülkesine götüren Müslümanlar, İslam aydınlanmasını da tetiklemiş oldu. Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminde bilim adamlarına önemli bir özerklik sağlandı. Daha sonraları Halife Memnun döneminde Bağdat'ta bilimin daha hızlı ilerleyebilmesi için Beytül Hikme merkezleri kuruldu. Bu sayede o dönem Bağdat bilimin merkezi oldu. Bilim, coğrafya ve kültürde çok hızlı ilerleme kaydeden Müslümanlar, İslam rönesansı olarak adlandırılan bir dönem yaşadılar. 


Denizcilik sayesinde Müslümanlar çok büyük keşifler yaptılar. Doğu Afrika kıyılarından Çin'e kadar keşifler yapıldı bu sayede hem ticaret gelişti, Müslümanlar Çin'de ticaret kolonileri bile kurmuştu hem de İslam, Endonezya'da ve Doğu Afrika kıyılarına temas etme imkanı bulmuştu Müslümanlar için ticaret çok önemliydi bu yüzden ticaretin geliştirilmesi için büyük çaba gösterildi. Tüccarların korunumuna önem verildi ve büyük kervansaraylar inşaa edildi. İslam'da faiz yasak olduğu için Müslümanları ticarette ortak oluşumlar kurmaya itmiştir. Avrupalılardan çok daha önce Commenda benzeri bir ortaklık kurdular. Bizanslılardan altın para ve Perslerden ise gümüş para öğrenilmişti. Uzun bir coğrafyaya yayılan İslam İmparatorluğu, altın ve gümüşten oluşan standart ikili para sistemiyle birlikte coğrafyada para birliğini sağlamış oldu ve bu şekilde ticaretin gelişimine kolaylık sağlanmış oldu. İspanya'da bulunan Endülüsler, Avrupanın bilim merkezi konumundaydı. Avrupalılar eğitim almak için ilk tercih ettikleri durak Endülüs devletinin başkenti Cordobaydı. Cordaba'nın nüfusu yarım milyondan fazlaydı. Sulamacılıkta oldukça gelişen Endülüsler, tarım tekniklerinde baya ilerlemişlerdi. Endülüsler yıkıldığında İspanyollara, gelişmiş bir tarım ve büyük kütüphaneler bırakmışlardı fakat İspanyollar bunu iyi kullanamadı. İslam dünyasının gerilemesi uzun bir döneme yayılmıştır. Mezhep kavgaları ve siyasi çekişmeler, Müslümanlar arasındaki birliği bozup kendi aralarında savaşmaya itmiştir. Bu süreç zarfında zayıflayan İslam dünyası, Moğol istilası sonucu harabeye dönmüştür. Bu yenilmişlik hissi Müslümanların, bilimden çok tasavvufa yönelmelerine itmiş ve Müslüman coğrafyasında bilimsel ilerlemeler durma noktasına gelmiştir.

Orta Asya

Orta Asya kurak bir bölgedir. Kısıtlı da olsa verimli tarım arazilerine sahip olsa da, arazilerin çoğu bozkır steplerinden oluşmuştur bu yüzden bölgede hayvancılık gelişmiştir. Büyükbaş hayvan yerine küçükbaş hayvan yetiştiriciliği tercih edilmiştir. En büyük hayvan sürülerini koyunlar oluştururdu. Bozkırdaki insanlar boy grupları halinde örgütlenmiştir buna mukabil sosyal hayat  ve devlet teşkilatlanmaları da buna göre şekillenmiştir. Göçebe bir yaşam tarzı sahip oldukları için, sürekli boy halinde göç ederlerdi. İklim şartlarının ve hayat şartlarının zor olduğu bozkırlarda, en verimli otlak yerleri için büyük bir rekabet vardı. Bu rekabetin ve kaosun içinde doğan bozkır çocuğu, daha çok küçük yaşta ata binmeyi, avlanmayı ve kılıç tutmayı öğreniyordu. Bunun yanı sıra zor şartlar çok daha çabuk olgunlaşmalarına sebebiyet veriyordu. At, bozkır hayatında önemli bir yer tutuyordu. Sürekli at sırtında hareket eden Orta Asyalılar, adeta atı kendi organı olarak görüyordu. Bozkır da ilk atlar otlatılırdı. Yerde karlar mevcutsa at, otlara ulaşabilmek için toynaklarıyla kara vurur ve yer açardı. Atlardan sonra da bu açılan alanlarda koyunlar otlatılırdı. Atın aynı zamanda ekonomik değeri de yüksekti, Orta Asyalıların en büyük ihraç kalemlerinden biri atlardı. Hayatlarının her anında at mevcuttu. Savaşlarda herkes süvariydi, içkileri olan kımız at sütünden yapılır, gerekirse at üstünde uyuyabilirler ve gıda sıkıntıları yaşadıkları zaman atlarından küçük bir et parçası kesip, kesilen parçayı at sırtında ve eyer arasına sıkıştırarak pişirdikleri bile söylenir. Bazı Orta Asya geleneklerinde ata o kadar önem atfedilmiştir ki eğer binicisi ölürse, atını da öldürüp yanına gömüyorlardı Haycancılıkla birlikte en önemli ekonomik getiri yağmalardı. Hayatların en önemli bir kısmını mücadele ederek geçiren Orta Asyalılar, profesyonel savaşçılardı. Kaynakları kısıtlı ve yeterli bir zirai üretime sahip olmayan Orta Asyalılar, ihtiyaçlarını diğer toplumlara baskınlar düzenleyerek karşılıyordu. Bu yağmalar komşu ülkelere o kadar büyük sıkıntılar çıkardı ki, dünyanın en büyük seddi olan Çin seddi bu yağma akınlarını durdurmak için yapılmıştır.
Orta Asya ( Tanrı dağları ile Altay dağlarının arası önemli bir mesken tutmuştur)

Orta Asya'da çok fazla güç çekişmesi vardı. Güç boylardan oluşuyordu ve çok fazla boy olduğu için güç tek bir merkezde toplanmıyordu. Bir boy çok güçlenip diğer boyları kendi sancağında toplayabilirdi. Bozkırda insanlar karizmatik liderin arkasında gitmeyi seviyordu. Kendilerine önderlik edecek birilerini bulursa daha fazla dış ülkelere yağma yapabilir ve zenginleşebilirlerdi. Bu durum, Orta Asya'da çok hızlı yükselebilen devletlerin oluşmasına neden olmuştur ancak aynı zamanda bu devletlerin ömrü de çok kısa sürmüştür. Güç tek merkezde toplanamadığı için boylar devlet yönetiminde söz sahibiydi. Önemli kararlar kurultayda alınır ve bir çok katılımcı olurdu. Boyları tek çatı altında toplamaya ikna eden unsurlar gittiğinde veya azaldığında, isyan ve parçalanma kaçınılmaz oluyordu. Savaşma konusunda en mahir toplum olan Bozkırlar, siyasi birliğini sağladı dönemlerde durdurulamaz oluyor ve en parlak dönemlerini yaşıyorlardı. Siyasi birlik dağıldığı zaman da kaos hakim oluyordu. Boylar, yurt bulmak için kendi aralarında bazen ölüm kalım savaşına giriyorlar ve yenilen boyu göç etmeye zorluyor ve böylelikle bir göç silsilesi başlamış oluyordu. Bunlardan en bilineni, Hun İmparatorluğunun yıkılması sonucu başlayan ve Batı Roma İmparatorluğuna yıkıma götüren Kavimler Göçü, bir diğeri ise Uygurların yıkılmasıyla başlayan, Hazar İmparatorluğunu yıkıma sürüklüyen göçtür. İkinci göç, Türk tarihi için çok önemli bir yer tutar. Uygurları yıkan Kırgızlar, bölgede tutanamayıp Kitanlar tarafından bölgeden atılmıştır. Bu tarihten itibaren Türkler tarafından kutsal kabul edilen Ötüken dahil Doğu Asya bölgesi Moğolların eline geçmiş ve Moğollaşmıştır. Türkler batıya kaymıştır. Bu kayma sonucu Uygurlar, Karlukları; Karluklar, Türgişleri itmiştir. Türgişler, Oğuzları oluşturmuştur. Mengüçlek ve Mavürenehir etrafında öbeklenen Oğuzlar, daha sonrasında güneye inip İran ve Anadolu'nun içlerine kadar ilerlemişlerdir. Diğer taraftan Uygur bölgesinden kaçan Kimekler, Kunlarla birleşip Kipçakları oluşturmuşlardır. Hazarın kuzeyinden ilerleyip karpat dağlarına kadar geniş bir havzada yayılmışlardır. Hazarların güçten düşmesinde pay sahibidirler. Moğol istilası sonucu, Oğuzların batıya olan akını daha da güçlenmiş ve  Anadolu Selçuklu'nun güçten düşmesi sonucu Anadolu'da 2. Türk beylikler dönemi başlamış bu da Osmanlının filizlenmesine ortam oluşturmuştur. İstila sonucu harabeye dönen Kipçak ülkesinde, Kipçaklar geçinmek için paralı askerlik yapmaya başlamışlardır. Gittikleri yerde önemli makamlar ve nüfuz elde eden Kipçaklar, Memlük ve Delhi sultanlığında hanedanlık bile kurmuşlardır. Bu nedenle bu göç, Türk tarihin en önemli 2 kolu Oğuzlar ve Kipçakların doğrudan şekillenmesine neden olmuştur. Orta Asyalılar yaptıkları göçten, bulundukları bölgenin kültüründen etkilenmiş, kendi inançlarını bırakıp bölgeye hakim olan inanca geçmeye başladılar bunun sonucu olarak da yerleşik hayata geçiş hızlanmıştır. Son bozkır altın çağını yaşatan Moğollar da, istila ettikleri yerin kültürünü kabul edip asimile olmuşlardır ve böylelikle göçebe yaşam tarzı etkisini kaybetmeye başlamıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çin Tarihi - 6 ( Tang Hanedanı )

Tang Hanedanı (618-907) Tang Hanedanlığı, Han gibi Çin'in altın dönemlerinden biridir. Tang Hanedanı, Sui'lerin ve İmparator Wen'in bıraktığı miraslar ve kurumlar ışığında Çin tarihinin ikinci büyük emperyal gücü oldu. Tang Hanedanı devraldıkları kurumları daha da geliştirerek zirve noktasına ulaştırdı, Tang döneminde geliştirilen kurumların ve kültürel ilerlemelerin, hala günümüz Çin'inde etkisini gözlemlemek mümkündür. Tang Hanedanı ve Komşu Ülkeler Tang Hanedanlığının Yükselişi Uyguladığı politikalarla ülkeyi ekonomik iflasa sürükleyen Sui Hanedanının 2. İmparatoru Yang'ın suikasta uğramasının akabinde Sui Hanedanlığı parçalanma dönemine girdi. Her vilayette kendi hakimiyetini kurmaya çalışan askeri önderler ortaya çıktı. Bunlardan biri de Tang Dükü Li Yuan'dı. Başarılı bir komutan ve stratejist olan Li Yuan, başkenti ele geçirdi ve Sui Hanedanlığına son verdi. Tang Hanedanlığını kurarak Gaozu adını alarak imparator oldu. 621'de Çin'in doğusunu, 624...

Özgürlükten Metalaşmaya

Feminizm, modern çağın en etkili özgürlük hareketlerinden biri olarak tarihe geçti. Kadınların siyasal, hukuki ve ekonomik alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasını sağlama konusundaki katkıları inkâr edilemez. Özellikle bilim dünyasında, kadın bakış açısının sosyal bilimlere taşınması; iktisat, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler gibi disiplinlerde egemen anlatıların yeniden değerlendirilmesini sağladı. Güvenlik, emek, değer, güç ve beden gibi kavramlar, bu sayede daha çok yönlü ve insani bir bakış açısıyla ele alınmaya başladı. Ancak zamanla, özellikle de kitleselleşmesiyle birlikte, feminist hareketin entelektüel iç tutarlılığı zayıflamış; tek yönlü varsayımlar ve kolaycı anlatılarla şekillenen bir ideolojik kalıba dönüşmüştür. Bu yazı, feminizmin tarihsel başarılarını reddetmeden; fakat onun eksik bıraktığı, görmezden geldiği ya da çelişkili şekilde konumlandırdığı noktaları sorgulamayı amaçlamaktadır. Feminist kuramın, toplumsal cinsiyet rollerinin sadece kültürel şartlanmalar...

Çin'in Küreselleşmesi ve Sonrası 1 - İleri Atılım

 Çin bilindiği üzere yıllarca komünizm ile yönetilmiş, bugün de dahil adı Çin Komünist Partisi olan tek partili bir rejim tarafından yönetilen bir ülkedir. Fakat parti aynı olsa bile Komünist Çin'in kurucusu olan Mao'nun ölümüyle birlikte, ülkenin çehresi 1978'den bu yana oldukça değişmiştir. Mao iç savaş sürecinde, ülkenin Japon işgaline karşı merkezi hükümetle birlikte işgale karşı direniş göstermiş olsa da merkezi hükümetin işgal sırasında zayıflamasından faydalanmış ve Sovyetlerin de desteğini alarak savaş sonrası 1949 yılında Tayvan dışında ülkeyi komünist bir rejim etrafında birleştirmeyi başarmıştır. Ancak Sovyetlerle birliktelik kalıcı olmamış, Mao müteakiben yeni Sovyet lideri Kruşçev'in emperyalistlere karşı yumuşak tavrından ve Sovyetlerin, Tibet işgalinde Çin'e destek vermemesinden dolayı Sovyetlere olan inancını kaybetmişti. Sovyet modelinden giderek uzaklaşarak kendi kafasındaki komünizmi uygulamaya geçirmeye çalıştı. Çin'in Tayvan üzerinde agresif...