Ana içeriğe atla

Buda - Konfüçyüs - Sokrates

Bu üç kişiyi incelemek istiyorum çünkü üçü de aşağı yukarı yakın dönemde yaşamış ve toplumlarını birbirlerinden çok farklı şekilde şekillendirmişlerdir.

Hindistan'da kast sistemi vardı (resmen 1975'de kaldırıldı Gandhi bunun için çok uğraşmıştı ama erken bir tarihte öldürüldü). Bazı gruplar inanılmaz bir yaşam standardına sahipken bazıları ise kıt kanaat geçiniyorlardı hatta parya olarak bilinen en düşük sınıf insan yerine bile konulmuyordu, bazen kast sisteminde bile gösterilmezler. Sidarta asil bir ailenin oğlu olarak Kuzey Hindistan'da bir sarayda doğdu. Lüks ve şatafatın içinde bir hayat geçirdi, evlendi ve çocuk sahibi oldu. Bir insan başka ne isteyebilirdi ki?
Sidarta bu monoton hayatından bıktı. Zenginliği onu acı çekmekten, hastalıktan ve yaşlanmaktan kurtaramadığının farkındaydı. Bu sebeple temel sorulara yöneldi. Hayat niçin var? Hayatın amacı nedir? Yeni doğmuş tek çocuğunu ve karısına bırakarak, bu sorularının cevabını aramak için tek başına sarayı terk etti. Dışarıda insanların sefaletine ve kötü durumlarına tanıklık etti. 6 yıl boyunca kuzey hint ormanlarını dolaştı. Ünlü din adamlarıyla bir ara geldi, onların öğretilerini dinledi ve uygulamaya çalıştı ancak aradığı şeyi bulamadı. Bu arayış içerisinde büyük bir incir ağacına rastladı. Aradığı şeyi bulana kadar bu ağacın dibinde kök salmaya yemin etti. Kendi iç sesine odaklandı ve derin düşüncelere daldı. Efsaneye göre bu ağacın altında 49 gün 49 gece kaldı. Yaptığı meditasyonlar sonucu yavaşça dünyadaki dikkat dağıtan şeylerden kurtuldu ve ruhunu özgürleştirdi. Budaizme göre mutluluk, dünyadan uzaklaşarak kendine odaklanarak gerçekleştirilebilir ve Sidarta bu yolla ilk nirvanaya ulaşan kişi oldu ve Buda ismiyle anılmaya başlandı. Meditasyon yaptığı ağacın yanına tapınak yapıldı. Bodh Gaya bu sebeple Budistlerin Mekke, Kudüs ve Roması gibidir.

Konfüçyüs ailesi tarafından iyi bir eğitimle geçirildi, çok küçük yaşta okuma ve yazma öğrendi daha sonrasında bürokraside görev alan, bir derebeyin altında memur olarak işe başladı. Konfüçyüs Çin'in sıkıntılı bir dönemine denk gelmişti, kaos hakimdi ve parçalanma başlamıştı. Konfüçyüs'ün ana amacı toplumu düzene sokmaktı. Toplumun çürümüş olduğunu ve toplumu eski ideal düzene geri getirilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ona göre saygı olmadan insanlar hayvandan farksızdır, bu yüzden insanların birbirine saygı göstermesi gerekiyordu, kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmaman gerekti, toplumun çıkarları bireylerin çıkarından üstün olmalı ve sükuneti ve huzuru başa koyan çatışmadan kaçınan bir ahlak anlayışı ortaya koymuştu. İnsanlara erdemli olmaya çağırıyordu. Çalıştığı devlet kurumunda amirin, fahişelerle fazla ilgilenmesi ve işlerini aksatması üzerine görevinden istifa etti. Ona göre değişim en tepeden, yöneticilerden başlamalıydı. Tek tek köyleri dolaştı, insanlara kendi düşüncelerini anlattı ve onlardan destek istedi daha sonrasında kendi okulunu kurdu ve bu uğurda eceliyle can verdi. Öldükten sonra talebeleri onun öğretilerini kitaplaştırdı ve canlı tuttu eğer ki kitaplaştırılmasaydı belki de Konfüçyüs amacına ulaşamayabilirdi. O dönemlerde eğitimli bir Çinlinin geleneksel kurallar olarak yaklaşık 4000 tane kural bilmesi gerekliydi. Konfüçyüs bir düşünce sistemi geliştirdi ve en alt tabakanın da anlayabileceği bir standartize yarattı. Erdemli bir insan nasıl olmalı veya iyi bir yönetici nasıl olmalı, net bir resim çizebilmişti. Toplum tarafından öğretiler benimsendikçe Çinli hükümdarlar da Konfüçyüsün öğretilerini benimsedi ve daha sonrasında doğu toplumların önemli bir kısmını etkisi altına aldı. Çin iç politikasından dış politikaya kadar Konfüçyüs'ün öğretileri referans alındı. Çin, Mısır gibi doğaya meydan okuyan ve onu anlamaya çalışan bir medeniyetti. Mısırlıların Nil'e yaptığı gibi, Çin'de Do yo, Sarı Nehiri ehilleştirmişti ve Çin medeniyeti sarı nehir üzerinden gelişmişti. Bu ortak hareket edebilmeyi ve planlamanın önemini ortaya çıkarmıştı bu sebeple Çin'de her zaman güçlü bir bürokrasi vardı. Konfüçyüs'la beraber bürokrasi daha sistematik hale geldi ve daha etkin bir güce ulaştı. Çin, bürokrat adayları sınavlara tabii tutuyordu ve her aday Konfüçyüs'ün öğretilerinden sorumluydu. Modernleşme ile beraber Konfüçyüs'ün öğretileri bir miktar aşınmaya uğrasa bile bugün bile doğu toplumlarında etkisi çok yüksektir ve derslerde okutulur.

Sokrates Atina'da yaşayan bir filozoftu. Atina'da dünyadaki ilk demokrasinin uygulandığı yerdir ve Sokrates dönemine göre pek de tarihi olmayan bir uygulamaydı. Sokrates her şeyin sorgulanabilmesini istiyordu. Kendi benzetmesiyle toplumu at, kendisini at üstündeki sinir bozucu sinek olarak görüyordu. Sokrates demokrasiye de sert sorgulamalar ve eleştiriler getirmişti. Eski güçlerini geri kazanmak isteyen aristokratlar ve demokrasi karşıtları Sokrates'in etrafında toplanmaya başlamıştı. O dönemki yöneticiler bunu çok da köklü olmayan demokratik rejimlerine karşı bir tehdit olarak algıladılar ve Sokrates yargılandı ve az farkla idam edilmesi kararlaştırıldı. Sokrates çok rahat idam hükmünü sürgünle değiştirebilirdi ama o düşünceleri gibi aykırı olmayı tercih etti ve prensipleri uğruna ölmeyi seçti.

Konfüçyüs düzeni korumak, itaat ve toplum gibi olguları öne alırken Sokrates tam tersini seçti. Ona göre toplum da düzen de eleştirilebilmeliydi. Küstah ve eleştirel olmayı seçti. Bu iki yaklaşım doğu ve batının da temel farklarını ortaya koydu. Batı da bireyselcilik, özgür teşebbüs gibi fikirler gelişirken, doğu da her zaman planlamacılık ve kamu ön planda oldu. Budaizm hiçbir zaman tek başına hakim görüş olamadı çünkü dünyevi olmaktan çok uzak bir görüştü. Gittiği yerlerde o toplumun hakim görüşü ile sentezlendi. Çin'de Konfüçyüzmle, Japonya'da Şintoizmle eklemlendi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çin Tarihi - 6 ( Tang Hanedanı )

Tang Hanedanı (618-907) Tang Hanedanlığı, Han gibi Çin'in altın dönemlerinden biridir. Tang Hanedanı, Sui'lerin ve İmparator Wen'in bıraktığı miraslar ve kurumlar ışığında Çin tarihinin ikinci büyük emperyal gücü oldu. Tang Hanedanı devraldıkları kurumları daha da geliştirerek zirve noktasına ulaştırdı, Tang döneminde geliştirilen kurumların ve kültürel ilerlemelerin, hala günümüz Çin'inde etkisini gözlemlemek mümkündür. Tang Hanedanı ve Komşu Ülkeler Tang Hanedanlığının Yükselişi Uyguladığı politikalarla ülkeyi ekonomik iflasa sürükleyen Sui Hanedanının 2. İmparatoru Yang'ın suikasta uğramasının akabinde Sui Hanedanlığı parçalanma dönemine girdi. Her vilayette kendi hakimiyetini kurmaya çalışan askeri önderler ortaya çıktı. Bunlardan biri de Tang Dükü Li Yuan'dı. Başarılı bir komutan ve stratejist olan Li Yuan, başkenti ele geçirdi ve Sui Hanedanlığına son verdi. Tang Hanedanlığını kurarak Gaozu adını alarak imparator oldu. 621'de Çin'in doğusunu, 624...

Özgürlükten Metalaşmaya

Feminizm, modern çağın en etkili özgürlük hareketlerinden biri olarak tarihe geçti. Kadınların siyasal, hukuki ve ekonomik alanda erkeklerle eşit haklara sahip olmasını sağlama konusundaki katkıları inkâr edilemez. Özellikle bilim dünyasında, kadın bakış açısının sosyal bilimlere taşınması; iktisat, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler gibi disiplinlerde egemen anlatıların yeniden değerlendirilmesini sağladı. Güvenlik, emek, değer, güç ve beden gibi kavramlar, bu sayede daha çok yönlü ve insani bir bakış açısıyla ele alınmaya başladı. Ancak zamanla, özellikle de kitleselleşmesiyle birlikte, feminist hareketin entelektüel iç tutarlılığı zayıflamış; tek yönlü varsayımlar ve kolaycı anlatılarla şekillenen bir ideolojik kalıba dönüşmüştür. Bu yazı, feminizmin tarihsel başarılarını reddetmeden; fakat onun eksik bıraktığı, görmezden geldiği ya da çelişkili şekilde konumlandırdığı noktaları sorgulamayı amaçlamaktadır. Feminist kuramın, toplumsal cinsiyet rollerinin sadece kültürel şartlanmalar...

Çin'in Küreselleşmesi ve Sonrası 1 - İleri Atılım

 Çin bilindiği üzere yıllarca komünizm ile yönetilmiş, bugün de dahil adı Çin Komünist Partisi olan tek partili bir rejim tarafından yönetilen bir ülkedir. Fakat parti aynı olsa bile Komünist Çin'in kurucusu olan Mao'nun ölümüyle birlikte, ülkenin çehresi 1978'den bu yana oldukça değişmiştir. Mao iç savaş sürecinde, ülkenin Japon işgaline karşı merkezi hükümetle birlikte işgale karşı direniş göstermiş olsa da merkezi hükümetin işgal sırasında zayıflamasından faydalanmış ve Sovyetlerin de desteğini alarak savaş sonrası 1949 yılında Tayvan dışında ülkeyi komünist bir rejim etrafında birleştirmeyi başarmıştır. Ancak Sovyetlerle birliktelik kalıcı olmamış, Mao müteakiben yeni Sovyet lideri Kruşçev'in emperyalistlere karşı yumuşak tavrından ve Sovyetlerin, Tibet işgalinde Çin'e destek vermemesinden dolayı Sovyetlere olan inancını kaybetmişti. Sovyet modelinden giderek uzaklaşarak kendi kafasındaki komünizmi uygulamaya geçirmeye çalıştı. Çin'in Tayvan üzerinde agresif...